Romantikleştiremediklerimizden misiniz? “Reconstruction”

Dürüst olmak gerekirse bu filmi yazmak, şimdilik benim harcım değil. Buna
karşın hatalar yapmayı göze alarak yazmaya karar verdim. Hakkında her kafa
yorduğumda aklıma bambaşka fikirler, teoriler geldi ve gelmeye devam ediyor.
Büyük ihtimalle kafamdaki her şeyi yazamayacağım.Hatta izledikten sonra bu
yazıyı okuyorsanız, defalarca “ne alaka?” diye düşünebilirsiniz. Haklısınız
da...
Reconstruction, ayrı ayrı çok sıradan olacak hikayelerin çarpışarak, bizi de
çarpmasına sebep olan bir hikaye kurgusuna sahip. Bu yüzden neyin neden
olduğunu hiç bir zaman tam olarak anlayamıyorsunuz. Anlamaya zorlamanın
mazoşistçe bir davranış olduğunu düşünüyorum. Film bir denklem problemi
şeklinde kurgulanmış. Aslında çoğu romantik film böyledir. Buradaki farklılık
ise bu denklemin tek bilinmeyenli olması. İki kadınımız Alex’in sevgilisi
Simone’u ve rüyasında görüp aşık olmasa da onu koruma isteğine engel olamadığı
Aimee’yi Maria Bonnevie canlandırıyor. Bu iki farklı tipteki kadını o kadar iyi
oynamış ki, siz hikayenin erkeklerle ilgili olan kısmına sorunsuzca
odaklanabiliyorsunuz. Üstelik bu kalıpları iyice belirginleştirmek için bir
masa üzerinde karakterlerin giydikleri kıyafetleri ilkokul matematiği tarzı
“verilenler-istenenler”şeklinde bize gösteriyor.
Sonunda hikayeye geldik. Reconstruction “bozuk olanı yeniden yapma” gibi bir
anlama geliyor. Bunu yapan kesinlikle tek bir kişi. Alex’in yasak aşkı
Aimee’nin kocası August, filmin aynı zamanda anlatıcısı. Bu benim kafamda
ilginç fikirler doğurdu. Basitçe August, sadece aldatılan kişi olarak yer alsa
bile bazı rahatsız edici bazı noktalara dokunuyor ve restorandan kaçtıkları
sahnedeki gibi olayları ilahi biçimde bilse bile her şeye insani açıdan bakıyor
izlenimi doğuruyor. İnternette yaptığım küçük çaplı gezintide hikayenin Orpheus
ve Eurydike
mitine dayandığını öğrendim. Bence August, o hikayedeki ölüm tanrılarını
simgeliyor. Başlangıçta bunun bir film olduğu konusunda bizi uyarması ve film
boyunca yazdığı kitabı izlediğimiz şeyin ta kendisi. Gece gelmeyerek Aimee ve
Alex’in kendi odalarında zaman geçirmelerini ve o sabah yolda karşılaştığı Alex’ten
otelde unuttuğu çakmağını istemesi, o andan itibaren Alex’in evinin ortadan
kaybolması ve tanıdığı herkesin onu unutması bana göre bunu kanıtlayan
işaretlerin en belirginlerinden. August bu yolla sadece Alex’i değil, tüm erkek
cinsini sınıyor. August’un dediği gibi Alex, neredeyse her erkek gibi kararsız,
korkak ve utangaç. Aimee uğuruna onu çok seven Simone’a sırt dönüyor. Bu
nedenle tıpki mitteki gibi bir sınava giriyor ancak Simone’un onu
hatırlamamasına rağmen bilinçsizce ona duyduğu sevgi, tereddüte ve Aimee’nin
kaybına sebep oluyor. Erkek doğasına karşı gelemeyen Alex, August’un dediği
gibi “kurgu da olsa acıtan” cehennemine hapsoluyor.
Görsel açıdan bu tarz filmler genelde çok farklı şeyler sunmaz. Reconstruction
kısıtlı imkanla en iyi atmosferi ve en yaratıcı kareleri bize sunuyor,
karmakarışık hikayeyi grenli ve sıradışı görsellerle bir nevi destekliyor.
Ayrıca filmde duygularla paralel, çok yaratıcı görüntü teknikleri kullanılmış.
En başında dediğim gibi Reconstruction ne kadar izlenilirse, düşünülürse o
kadar karışan bir film. Bu yüzden çabucak aklıma gelen her şeyi sizlere
aktarmaya çalıştım ama bundan katbekat fazlasını iyi bir kahve ile
desteklenirsem anlatabilirim. Çok şeyi atladığımı bilerek bu değerlendirmeyi
sonlandırıyorum. Geri kalanını da sizin doldurmanız için bu filmi öyle ya da
böyle bir kaç kez izlemenizi tavsiye ediyorum...